Kaygı; endişeli düşüncelerin eşlik ettiği, gerginlik hissi ve kan basıncındaki artışla birlikte bedende çeşitli değişimlerin gözlendiği bir duygudur. Kaygı; tıpkı mutluluk, üzüntü, öfke, korku gibi pek çok duygudan biridir ve kaygılanmak oldukça normal bir tepkidir. Kaygının arttığı durumda ise belirtiler, başta bedensel olmak üzere düşünce ve davranış düzeyinde de artış gösterir. Huzursuzluk, yoğun endişe hali, gerginlik, odaklanmada güçlük, endişe verici düşüncelerin kontrol edilemez şekilde artışı, uyku (kabus, gece terörü) ve iştah problemleri sıkça gözlenir. Bireyin gündelik hayattaki işlevselliğinin olumsuz yönde etkilenmesi sonucu kaygı belirtileri, kaygı bozukluğu haline gelebilir.
Kaygı Bozukluğu Nedir?
Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu, aşırı düzeyde korku, endişe, gerginlik ve huzursuzluk tepkisi ile birlikte gözlenen bir rahatsızlıktır. Endişe verici düşünceler, duygu duruma eşlik eder ve birey, kaygı durumunda çeşitli fizyolojik tepkiler verir: Kan basıncındaki değişim, kalp ritminin hızlanması, terleme, hızlı nefes alıp verme, sindirim sisteminde hareketlilik gibi.
Kaygı, normal ve hayati bir duygu iken çok fazla olduğunda kişinin gündelik hayatını, iş ve sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyecek noktaya getirebilir. Bazı durumlarda panik bozukluk olarak gözlenen durum, bazı durumlarda fobik kaçınma şeklinde kendini gösterebilir. Kişi sosyal ortamlara girmekten kaçınabileceği gibi, hayatının pek çok alanına genellemiş şekilde anksiyeteyi tecrübe edebilir.
Kaygı Bozukluğunun Belirtileri
Kaygı bozukluğunun çok çeşitli belirtileri olabilir. Kaygı bozukluğunda, “Kötü bir şey olacakmış hissi”, geleceğe dair endişe verici düşünceler, kaygıyı tetikleyecek durumlarda ortamdaki ipuçlarına aşırı duyarlı olma, odaklanma ve dikkati sürdürmede zorluk yaşama, kaygı uyandıran ortam ve durumlardan kaçınma gibi davranış ve düşünceler gözlenir.
Fizyolojik belirtiler de sürece mutlaka eşlik eder: Gerginlik hali, huzursuzluk, panik, hızlı nefes alıp verme (hiperventilasyon), terleme, titreme, yorgunluk hissi, uyku sorunu, gastrointestinal sorunlar (sindirim güçlüğü, kabızlık, reflü, gastrit vb.).
Bahsedilen bedensel belirtiler, kaygı anında vücudun verdiği doğal tepkiler olmakla birlikte, aşırı düzeyde kaygı yaşandığında (kaygı bozukluğu) kişi bu belirtileri tehlike sinyali olarak algılamakta ve yaşadığı endişeyi arttırmaktadır.
Kaygı Bozukluğunun Türleri
Kaygı bozukluğu, pek çok şekilde kendini gösterebilir. Sosyal ortamlara girmekten kaygı duyma, panik bozukluk, fobik kaçınma gibi durumlar en sık gözlenen yakınmaları içerir.
Panik Bozukluk
Yinelenen panik ataklarla birlikte fiziksel ve psikolojik stresin baskın şekilde ortaya çıkması durumu panik bozukluk olarak adlandırılır. Çarpıntı, hızlı kalp atımı, titreme, nefes alıp vermede güçlük, göğüs ağrısı, bayılacakmış hissi, bedende uyuşma, karıncalanma, boğulma hissi, baş dönmesi, kas ağrısı, kontrolü kaybetme ve ölüm korkusu şeklinde belirtilerle kendini gösterir. Bu belirtiler ortaya çıktığında kişi, panik atak yaşayabilir. Görülme sıklığı %2-3 civarında olmakla birlikte kadınlarda görülme sıklığı erkeklere göre daha fazladır. Panik bozuklukta psikoterapi (psikoeğitim) ve/veya medikal tedavi kullanılan etkili tedavi yöntemleri arasındadır.
Sosyal Anksiyete Bozukluğu (Sosyal Fobi)
Sosyal ortamlarda gözlenen yoğun korku ve endişedir. Sosyal etkileşimi içeren durumlarda (topluluk önünde konuşma, sunum yapma, yeni kişilerle tanışma) başkaları tarafından incelenme düşüncesi (insanların yanında yemek yeme gibi) oldukça baskındır. Sosyal fobi yaşayan kişiler çoğunlukla, diğerlerinin kendileriyle ilgili fikirlerini fazlaca önemserler. Başkaları tarafından yargılanma ve küçük duruma düşme endişesi eşlik eder. Topluluk içinde gerçekleştirilen herhangi bir eylem sırasında kızarma, terleme, titreme, yanlış bir şey yapma korkusu sıkça gözlenir. Bu korku nedeniyle kişi topluluk içinde gerçekleştirmesi gereken eylemlerden (bir topluluk önünde sunum yapmak gibi) ya da sosyal etkileşim gerektiren durumlardan (toplu taşımada ineceği yeri söylemek ya da birine yol sormak gibi) kaçınabilir. Zorunda kaldığı durumlarda ise, bedeninde anksiyete belirtileri ortaya çıkabilir (terleme, titreme, çarpıntı, sıcak soğuk basması, nefes kontrolünde zorluk gibi). Görülme sıklığı %2 civarındadır ve daha çok ergenlik döneminde ortaya çıkmaktadır. Altı aydan uzun süren durumlarda psikolojik destek alınması gerekir. Sosyal fobilerde Bilişsel Davranışçı Terapi, Sosyal Beceri Eğitimi, Şema terapi gibi yöntemlerin yanı sıra medikal tedavi de kullanılan müdahaleler arasındadır.
Özgül Fobiler
Belirli bir nesne (uçak vb.), hayvan (örümcek, köpek vb.) ya da duruma (yükseklik, kalabalık, asansör vb.) karşı yaşanan yoğun endişe ve korku halidir. Korku aşırı düzeye ulaştığında birey, endişe yaşanan nesne ya da durumdan kaçınmaya başlar. Bir süre sonra korkulan nesne ya da durumun düşüncesi bile tetikleyici olur. Korkulan nesne ya da durumdan kaçınma ise bireyin işlevselliğini önemli ölçüde etkiler ve yaşam kalitesini bozar. Özgül fobilerin görülme sıklığı %6 civarıdır. Kadınlarda, erkeklere göre daha sık gözlenmektedir. Yoğun kaygı, korku ve kaçınma davranışı altı aydan uzun süre devam ettiğinde profesyonel yardım alınması önemlidir. Bilişsel Davranışçı Terapi, sanal gerçeklik gibi yöntemler özgül fobilerin tedavisinde ilaçlı tedavinin yanı sıra kullanılan oldukça etkili yöntemlerdir.
Agorafobi
Agorafobi, kişinin kaçmasının zor ya da utanç verici olabileceği durumlarda yaşadığı yoğun korku ve endişedir. Kişinin yalnız başına kalmak, toplu taşıma kullanmak, açık alanda bulunmak, kalabalık yerde sıkışmak, dar yerlerde zorluk yaşamak konusunda yoğun bir korku ve endişesi vardır. Bu sebeple kişi, böyle durumlardan kaçınır. Çaresiz kalmak, kurtulamayacak duruma düşmek, diğerlerinin gözünde küçük düşmek ya da insanların yanında bir kaygı atağı geçirmekten endişe edebilir. Panik Bozukluk yaşayan kişilerde Agorafobi başlaması olasıdır. Görülme sıklığı %1-2 civarındadır. Psikoterapi (Bilişsel Davranışçı Terapi, Sanal gerçeklik gibi) ve/veya medikal tedavi kullanılan işlevsel terapi türleri arasındadır.
Anksiyete (Kaygı) Bozukluğunda Risk Faktörleri
Kaygı Bozukluğunda mizaç, genetik, fizyolojik ve çevresel faktörler oldukça etkilidir. Bebeklikten itibaren zor mizaçlı, kaygılı, zor yatışan bir çocuk olmak mizaçla ilgili bir risk faktörüdür. Genetik yatkınlığın yanı sıra, temel bakım veren kişinin aşırı korumacı ve kaygılı olması, ebeveyn kaybı ya da ayrılık öyküsü, fiziksel ve cinsel istismar öyküsü başlıca risk faktörleri arasında yer almaktadır.
Anksiyete Bozukluğu Tedavisi
Anksiyete bozukluğuna depresyon gibi duygu durum bozuklukları ya da Obsesif Kompulsif Bozukluk gibi çeşitli rahatsızlıklar eşlik edebilir. Anksiyete Bozuklukları psikoterapi ve ilaçla tedavi edilmektedir. Bazı durumlarda yalnızca psikoterapi, bazı durumlarda yalnızca ilaç kullanımı da söz konusu olabilir. Kaygı bozukluklarında psikoterapi ve ilaç eş zamanlı olarak da kullanılmaktadır.
Psikoterapide; psikoeğitim, sosyal beceri eğitimi, düşünce-duygu-davranış arasındaki ilişki ve bedensel belirtilere odaklanılarak bireyin baş etme becerileri güçlendirilir. Bilişsel Davranışçı Terapi, kaygı bozukluklarında en sık kullanılan terapi türüdür. Daha küçük çocuklarda seçici konuşmama gibi durumlarda oyun terapisi de kullanılan yöntemler arasındadır. Psikoterapi sayesinde bireyin kendine güveni artmakta, kaygı düzeyini kontrol edebilmekte ve anksiyetenin tekrarı halinde kullanabileceği baş etme yolları öğrenmektedir.
Medikal tedavide ise anksiyete semptomlarını kontrol altında almak üzere çeşitli ilaçlar (beta-blocker) kullanılmaktadır. Epinefrin (adrenalin) salınımını kontrol altına alabilmek üzere işlev gören bu ilaçların hekim kontrolünde reçete edilip kullanılması oldukça önemlidir.